High on Fire – Cometh the Storm: Dumanlı ve Ezİcİ Riffler'İn Fİlosu (İnceleme)
High on Fire – Cometh the Storm
Ezici bir enerji, lavdan çıkmış riff’ler ve testosteron yüklü bir performans.
“En sevdiğin gitarist kim?” diye sorulduğunda “Tony Iommi” ve “Jimi Hendrix” gibi bariz isimler dışında aklıma gelen ilk kişi belki de Matt Pike. Sleep ve High on Fire ile yaptığı onca albümün hepsini en azından bir hayli severek dinlediğim, yan projelerinden de az çok tatmin olduğum bir isim kendisi. Yazdığı riff’lerin etkileyiciliği bir yana, bestelerinin oturaklılığı ve yanındaki müzisyenlere alan bırakma becerisiyle saygı duyduğum bir isim olmuştur. Bu sebeple de “Cometh the Storm” bu sene en çok beklediğim albümlerden birisiydi.
“Burning Down”ı ilk dinleyişimle Sleep dönemlerine fazla benzetip, yeterince ilginç bulmamıştım. Sonrasında ise şarkı isimlerini görünce beklentimi bir hayli düşürmüştüm. “De Vermis Mysteriis” ile işledikleri alengirli ve mistik konseptten, Luminiferous ve Electric Messiah’da ise Robert W. Chambers’ın “The King in Yellow”undan beslendikten sonra “Lambsbread”, “The Beating” ve “Tough Guy” gibi şarkı isimleri görünce “Bu ne lan?” demiştim. High on Fire’ın mistik konseptleri ele alması hoşuma gidiyordu ve konseptin dümdüz cigara ve zorbalığa kayması beni üzmüştü.Yetmezmiş gibi grubu Matt Pike ile beraber kuran Des Kensel gruptan ayrılmıştı. Coady Willis her ne kadar harika bir seçim olsa da Des kadar iyi olmayacağını düşünmüştüm. Yavaş yavaş en zayıf High on Fire albümünü dinleyeceğime ikna oluyordum. Ne mutlu bana yanılmışım. “Cometh the Storm” leziz bir albüm. Yer yer daha yüzeysel konuları ele alıyor olmaları, son albümleri “Electric Messiah”ın en epik işleri olmasından ve 6 yıllık bir aradan sonra beliren deşarj ihtiyaçlarından kaynaklanıyormuş. Coady Willis ise albüme adını veren şarkıdan görülebileceği üzere en az Des Kensel kadar iyi bir performans sergiliyormuş.
“Cometh the Storm”, dinleyiciyi inişli çıkışlı temposuyla alaşağı eden ve kulaklarından testosteron enjekte eden bir erkeklik propagandası. Albüm High on Fire’dan duymak isteyeceğiniz her şeye sahip. Ezici riff’lerden tutun bam güm patlayan davullara, Orta Doğu esintilerinden tutun yıpratan hardcore müziğe kadar her şeyi önünüze sunuyor ve siz de afiyetle tüketmek mecburiyetinde kalıyorsunuz. Yoksa Matt Pike sizi siker!
High on Fire 9. albümüyle türü yeniden icat etmese de kendini elinden geldiğince yeniliyor. Neşet Ertaş’ın “Yolcu” parçasından etkilendiği bariz olan “Karanlık Yol” ve beste yapısıyla ilgi çeken “Lambsbread” ile “Death Is This Communion”a kıyasla daha spesifik coğrafyaları, daha olgun bir şekilde müziğine ilham kaynağı olarak alıyor. Keza “Trismegistus” adlı parçada da benzer esintiler gözlemlenebiliyor.Müziğin kendini yenilemediği noktalarda ise grup en iyi performansını ortaya koymaya özen gösteriyor. Açılışıyla “Dopesmoker“a göz kırpan “Darker Fleece”le kariyerlerinin en iyi albüm kapanışına imza atarken “The Beating” ile diskografilerindeki en eğlenceli hardcore punk şarkısını bonkörce dinleyiciye ikram ediyorlar. Fakat itiraf etmek gerek, albüm High on Fire’a dair her şeye ev sahipliği yaparken, süre ilerledikçe o kadar da etkileyici olmayan şarkılarla karşımıza çıkabiliyor. O da nazar boncuğu olsun.
Albüme dair parmak basmam gereken bir başka konu ise Kurt Ballou. Kendisinin, çalıştığı grupları 1-2 basamak yukarı çektiği aşikar. Nails, Russian Circles, Kvelertak ve diğerleri, adamın her işi enfes oluyor ki Converge’den bahsetmiyorum bile, o çok ayrı bir olay. Gruplar da memnun olacaklar ki bir kere çalışmaya başladılar mı adamın peşini bırakmıyorlar, 3-4 albüm kendisiyle çalışıyorlar. Ballou, son 3 albümüyle hali hazırda yüksek standartlara sahip olan High on Fire’ı, gelişen teknolojiyle bir adım daha ileri taşıyor, kalp ritminizi sarsan davullar ve lavdan çıkmış gibi tınlayan gitarlarla sound açısından kariyerlerinin en cazibeli albümlerini yapmalarını sağlıyor.
“Cometh the Storm” grubun kendini hatırı sayılır miktarda yenilemeye çalıştığı, elinden geldiğince en iyi işini ortaya koymak için uğraştığı bir çalışma. Belki grubun en iyi işlerinden birisi değil fakat en zayıfı olmaktan da çok uzak. Ayrıca Sleep de dâhil olacak şekilde 12 albümden sonra Matt Pike’ın hâlâ bu kalitede iş çıkartabiliyor olması fazlasıyla saygıyı hak ediyor.
Öne Çıkanlar: Lambsbread, Cometh the Storm, Karanlık Yol, The Beating, Darker Fleece
Not: 9/10
Comments